13 Temmuz 2016
Rota: Mannheim- Mainz 71 Km.
ROTAMIZ
Sabah Kristian ve Elisabeth işe gideceği için erken kalkmamız gerekiyordu. Saat 7 gibi uyandık alarmla. Eşyalarımızı yerleştirip kahvaltı yapmak için salona yöneldik. Elisabeth'in işi erken başladığı için o çoktan gitmiş biz de Kritianla beraber kahvaltı yaptık. Tereyağı, ekmek birkaç reçel, peynirden bolca yiyerek doyurduk karnımızı. Saat çabucak geçtiğinden ve artık yola koyulmamız gerektiğinden güzel kahvaltımızı sonlandırıp eşyaları bisikletlere yükledik.
Kristianla son bir fotoğraf çekinip hep birlikte yola koyulduk.
Bugün yapacağımız rotanın iki farklı yol seçeneği mevcutmuş. Kristian'ın bize çizdiği harita sayesinde yolumuzu bulmayı umuyoruz. Ancak şehir içinden çıkışımız büyük bir problem arz ettiğinden Kristian da eşlik ediyor bize. 15 dakika geçmeden rotamızın başlangıç noktasında buluyoruz kendimizi.Kristian ve Elisabeth'e her şey için teşekkürler!
Worms'un yakınlarında bisiklet dostu bir kafe bulduk. Aslına bakılırsa bisiklet dostu mu tam olarak bilemiyoruz fakat bazı restorant ve cafelerin önünde eski bir bisiklet duruyor. Bazen çiçeklere bezenmiş bazen duvara asılmış... İşte yine böyle bir cafe'nin önünde park etmiş 4-5 yüklü bisiklet bulunuyordu. Zaten köy içindeydik cafe de çok otantik hoş bir yerdi. Toplam 6 kişiydik cafe'de fakat sığamadık bir türlü. Küçücük bir evin küçücük avlusunda işetiyor ev sahibi bu cafeyi. Çok da sıcak bir ortam var haliyle. Biz de masamızı Alman yaşlı bir çift ile paylaştık. Cafe sahibi amca sıra sıra muhabbet etti müşterileriyle. Babam buranın özel birasını denemek istedi. Bayıldı biraya. Koli koli götürmek istediğini fakat bisikletimizin buna elvermediği söyledi.

Ben Alman çiftin aldığı kruvasanları kıskanarak minicik bir kruvasana 1 euro verdim. Ama eğri oturup doğru konuşalım çok güzeldi. Babam da badem ikram etti. Datça bademi daha iyisini kesinlikel bulamazlar. Dünyadaki en güzel badem diyerek ikram ettik oradakilere. Kütür kütür yediler hepsini. Yerler tabii. Bir avuç badem 30 lira oralarda.
İstemiyerek de olsan Cafeden ayrılıp yola çıktık.
Hava biraz bulutlu bugün. Yağmur da çiseliyor arada. Rüzgar da var pekala yoruluyoruz biz de. Mainz'e çok az bir mesafe kalmıştı ki yolumuzu kaybettik. Karar veremedik hangi yönden gitmemiz gerektiğine. O sırada köprünün altında bir görevli bizim Türk olduğumuzu anlamış olacak ki yanımıza gelip nereye gitmemiz gerektiğini söyledi. Babamla sohbet ettiler biraz. Türk özlemi çekiyoruz burada. Türk arkadaşın tarif ettiği yer ne yazık ki bizim için oek de hoş bir portre değildi. Dimdik bir merdiven onun yanında da bisiklet için dimdik bir minyatür yokuş. Tekerleğin geçebileceği kadar yer var metro istasyonlarındaki merdivenlerde de bulunuyor bu. Normal bir bisikeltli için zor bir şey değil fakat biz 30 kilo ağırlık ile geziyoruz. 4 tane de merdiven var ayrı ayrı. Çıkarana kadar öldük, öldük, dirildik.
Merdivenin sonunda da otabana çıktık. Araba sesleri kulaklarımızı çok rahatsız etti bir şekilde geçtik burayı da. Mainzdeki kamp yerimize sağ sağlim vardık. Biraz uyku çok iyi olur şimdi.
üzüm bağları
Akşam kalabileceğimiz kamp yeri bulamadık bir türlü.En son bir kamp yerine denk geldik ormanın içinde orada kalmaya karar verdik fakat burası sadece karavanalar içinmiş. Kapısı da elektronikti, giriş kartı olmadan açılmıyordu. O sırada bir bayan durumu fark etti. Ben sizi içeri sokabilirim kalıp kalamayacağınızı sorarsınız dedi. Gittik beraberce. Neyse ki kamp yeri sahibi sevimli mi sevimli bir baba. Ailecek işletiyorlar. 10 euroya kaldık elektriğimiz de vardı. Bira ve çikolata verdi bize. Teşekkürler :)
Valla ne yedim be.
Bu köprü bizi epey zorladı yüklü bisikletleri bu eğimi yüksek ve bir bisiklet tekerinin girebileceği genişlikteki kanaldan itmek ve indirmek çok zordu 45 dakikamızı aldı.Köprüye çıktığımızda sadece bisiklet ve yayalar için ayrılmış yol ancak otobanın tam ortasında kalmak ürkütücüydü.

ve nihayet indik Mainz e yolculuk başlar
KAMP ALANI